5 Temmuz 2011 Salı

Evrenin Sesi

Bir süredir sıkıntılıydım. Bir yol ayrımına gelmiştim ve karar vermem gerekiyordu. Bir yanda düşünüp taşınıp seçtiğim ve büyük keyifle yapmakta olduğum yoga hocalığı, diğer yanda yogayla ilgisi olmayan yeniden tam zamanlı bir iş seçimi.

Okuldan mezun olduğumdan beri hiç durmadan çalıştım. Kariyerim insan kaynakları alanında netleşti ve yıllarca bu işi yaptım. Beraberinde gelişen yoga, hayatımdaki yerini artırarak en sonunda meslek seçimimi kökünden değiştirecek bir konuma itti beni ve tam zamanlı yoga hocası olmaya karar verdim. Olgun da beni bu konuda çok destekledi. İşimden, sevdiğim iş arkadaşlarımdan kâh keyifle kâh hüzünle ayrılırken, çok güzel uğurlandım hediyelerle, sevgiyle. Herkes biliyordu neden ayrıldığımı ve takdir ediyorlardı. Hatta gıptayla bakılıyordum "hobisini meslek haline getiren" nadir insanlardan olduğumdan :) 

İşten ayrıldıktan sonra hayatım çok değişti. Sürekli masa başı işte çalışmıştım, İstanbul'da hafta içi sokaklarda olmanın nasıl keyifli olduğunu hiç bilmiyordum. Yoga derslerimin sayısı arttıkça bir studyodan diğerine keyifle koşturmaya başladım. İstisnasız her gün sokağa çıktığımda gökyüzüne bakıp inanılmaz bir mutlulukla doluyorum. Özgür hissediyorum kendimi. Tabii ki ders saatlerim var, yetişmem gereken. Derslerime hazırlanmak gibi bir sorumluluğum var hiç bir şey lay lay lom değil. Fakat yıllarca ofise kapanmış bir bünye, inanamıyor gerçek dünyayı gördüğünde. Özellikle hafta sonları hep kalabalıktan kaçtığım için İstanbul'dan zevk de alamaz haldeyken, hayat bambaşka oluverdi. Günlük hayatımı planlamada yaşadığım rahatlıklar, evime, aileme daha çok zaman ayırabilmek,  hayattan aldığım zevki de artırdı sanıyorum. 

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı ve hayat planlandığının aksine sürprizler yapmaya hep devam ediyor. Sonunda yeniden insan kaynaklarına dönüş yapmam gerekliliği doğdu. Önce kabullenmedim, hatta duymazdan geldim yo yo ben bir yol seçtim artık dönüşü yok diyerek kendi kendime. Sonra sıkıntı hissetmeye başladım içimde bir şeylerin ters gittiğine dair. Tam o günlerde de bilekliğimdeki OM* kayboluverdi. Devam ettim direnmeye, yok hayır başka yol bulmak lazım diye. 1.5 - 2 ay sürdü bu şaşkınlığım. Sonunda bir gün kafamda bir ampul yandı. Ben ne yapıyorum? Hayatla uyum içinde olmaktan bahsediyorum, ama akıntıya karşı kürek çekiyorum, hayata direniyorum. Anladım ki bu biraz da egodan kaynaklanıyor, hani bir yola girdim, nasıl dönerim, bak herkes bana imreniyor ama olmaz ki! 

Kendime dışardan bakmaya başlayınca, ne kadar komik olduğumu fark ettim :) Bu kadar kafa patlatacak veya üzülecek bir şey yokki, bu arayı vermeye ihtiyacım vardı, verdim. Şimdi de daha farklı bir işte çalışmaya ihtiyacım var ve onu yapacağım. Bu kadar basit. Yoga hayatımda hep olacak bence. En azından haftada 2-3 ders vermeye devam edeceğim. Şimdilik kararım bu. Bu arada eğitimlerim devam edecek onlar hiç bitmez. Hayat ne gösterir yine bilinmez :) Ama insanın içindeki istek, yönünü de belirliyor ister istemez. Yoga ateşi bir kere düştü mü içinize, ondan kopmak imkansız.

Olgun bana yeni bir OM (hatta 2 tane) aldığı gün, bir iş teklifi aldım. Birlikte çalışmaktan çok hoşlanacağım bir profesyonelden. 


Hayatımdaki bütünlük ve denge kaybolduğunda, evrenden, bütünden, "bir"likten uzaklaştığımı, yeniden dengeyi bıulduğumda ise ona geri döndüğümü fark ediyorum. OM'u aldığımız hanımefendi, öncekini kaybettiğimi söylediğimde dedi ki, "o öyle gider gelir zaman zaman"... 

Yeni işe başlayacak olmanın heyecanı ve keyfi sarıp sarmalıyor beni şu günlerde. Yoga hayatın ta kendisi, her ne iş yaparsanız yapın :)

Farkındalık ve sevgiyle kalın
b.

* OM, çok basit bir anlatımla, "evrenin sesi" olduğuna inanılan sanskrit hecedir.

OM

Sprituelliğe Dair

Yoga Istanbul blogunda gördüm, Zeynep Aksoy Hocamın sürekli söylediği "her şey şu anda tam da olması gerektiği gibi, mükemmel" sözüyle ilintili cümleler. 

Çok hoşuma gitti, paylaşıyorum. Kaynağını bilemiyoruz, bilen varsa söylerse ne güzel olur.

Hindistan'da sprituelliğin 4 kuralı:

İlk kural der ki:
- Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir.
Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz.
Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır,
ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.


İkinci kural der ki:
- Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır.
Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi.
Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz.
‘Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı’ gibi bir cümle yoktur.
Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye.
Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de,
hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir.


Üçüncü kural der ki:
- İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır.
Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç.
Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.


Dördüncü kural der ki:
- Bitmiş olan bir şey bitmiştir.
Bu kadar basittir.
Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder.
Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir.


Kendine iyi bak. Tüm kalbinle sev. Sonuna kadar hayatın tadını çıkar. Hayattındaki her gün bir hediyedir, kıymetini bil.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Juliet Mutlu Biz Mutlu

Kızımız ameliyatını başarıyla atlattı. Kistleri varmış bir sürü onu huzursuz eden. Ameliyat sonrası ilk günden itibaren daha mutlu, daha huzurlu bir kedi oldu. İlk günler zor geçti tabii, hele ilk gece. Anestezinin etkisiyle sersemliği sürerken, aman düşmesin aman çarpmasın diye peşinden bütün gece koşturdum. Ertesi gün ve ilerleyen günlerde hızla iyileşti. Boynundaki elizabeth onu epey rahatsız etti ama hiç gıkı çıkmadı yavrum boynu bükük durdu hep. Boynunu yüzünü kaşıyamayıp, yalanıp temizlenemedi bu onu çok huzursuz etmiş olmalı. Bol bol kaşıyıp rahatlatmaya çalıştım, onu mutlu oluyordu. Sonunda elisabeth çıktı, yarası da belli belirsizdi iyileşti zaten yapışkanlı dikiş istemiştik, dikişlerin alınması sorunu da olmadı. Pembiş göbeğindeki tüyleri yeniden uzamaya başladı bile.


Mutlu, oyuncu, normal bir kedicik oluverdi Juliet. Taklalar atıp, zıp zıp zıplıyor. Soran herkese teşekkürler. 


Farkındalık ve sevgiyle kalın
b.


Juliet Von Elisabeth  by B.A.D.

1 Senenin Sonunda - 3 Temmuz'a Dair

İyi ki doğdun bir tanem. İyi ki doğduk. 1 yıl önce bugün nasıl heyecanlı bir koşturma içindeydik. Senin doğum günü geri planda kalmıştı bizim evlilik günümüz haline gelmesinin etkisiyle :) Hayatımın en güzel, en eğlenceli, en keyifli günüydü.


Sabah erkenden kalktık. Güzel bir duşun ardından, saat 10 gibi benim makyajımı yapmak üzere Sevgili Yeşim'in (Solak) annesi kapımızdaydı. Rüyalar gibi bir makyaj yaptı bana tam istediğim gibi abartısız, sade. Makyajı hiç yakıştırmadığım yüzümde o kadar güzel durdu ki o makyaj, kendime bakmaya doyamadıydım bütün gün :)


Makyaj yapılırken kızlar doluşmaya başladılar eve, tatlılarım benim, Didem, Duygu, Neşe... Düğün günlerini planlayan herkese şiddetle önerim: o gün yakın arkadaşlarınız tüm gün sizinle olsun mutlaka, hem hayatınızı kolaylaştırıyor, hem de müthiş eğlenmenize sebep oluyorlar. Benim günümün harika geçmesinin müsebbibi onlardır :)


Kızların gelmesiyle heyecan, kahkaha iyice arttı zaten, sonradan Çıtır Busemiz de eklendi onlara ve hep beraber kuaföre gittik. Benim kuaför işi zor oldu, saçımı yapacak çocuk direksiyon sınavındaydı. Öneri 2: O gün sınavı, işi filan olanlara saç yaptırmıyoruz, bile bile lades. 3 saatlik kuaför maceramızın sadece son 20 dakikasında benim saçım yapılınca kısa sürede dağıldı elbet. Ama yine de güzeldi, dağınık bir model oluverdi :) Kuaförde geçen dakikalarda boş durulmadı, Neşe'nin önderliğinde nedimelerin bileklerine, sağdıçların yakalarına yerleşecek olan çiçekler hazırlanıp bağlanmaya başladı. Bu arada damat da kendi arkadaşlarıyla kuaför, araba süslemesi vb. konuları organize etmek üzere koşturmakta...


Bu arada Neşe ve Buse'nin çekimleriyle bol bol fotoğraflandık makyaj sürecinden başlayarak tüm gün boyunca. Ne kadar teşekkür etsem az onlara.


Derken kuaförden süratle çıkış, eve geliş ve bana gelinliğin kahkahalar eşliğinde giydirilmesi :) Bu arada Nazlı'm da geldi, ekip tamamlandı. Herkesler bir ucumdan tutarak beni gelinliğe yerleştirip güzelce paketlediler. Küpelerimin ve kolyemin önceden denemesini yapmıştım zorlanmadan takayım diye, iyi ki yapmışım küpelerden biri çok zor açılıyordu, onu da hallediverdik. 


Ve gelin hazır :) Damat zaten hazır telaşlı:) Duygu'nun ayarladığı bembeyaz lüks gelin arabamızla nikah dairesinin yolunu tuttuk. Gelin odasına 7-8 kişi yerleşmemiz, orada da fotoğraflar, gülüşmeler. Bu arada Serhat'ın bizim CD'yi verecek görevliyi ararken bir nikahın ortasına giriş yapması... 


Veeee sıra bizde... Bizi odadan alıp nikahın kıyılacağı salonun kapısına götürüyorlar, bekliyoruz heyecanla sıramızı. Derken... Impossible Mission müziğinin eşliğinde (pek havalı oldu) salona giriverdik. Ayyy sonrası daha da heyecanlı. nereye baksam neyi duysam, herkesin gözü bizde - ki hiç sevmem. Şahitler benim Fifi teyzem, Olgun'un Güldane Halası, pek heyecanlılar. Kuaförde aceleyle takılmış duvağın azizliği, tam gözümün önünde kocaman dantel parçaları, hiç bişi görmüyorum:) Çekiştirip düzeltmeye çalışsam da artık zor. Neyse nikah kıyıldı, Olgun anonsu filan beklemeden fırladı ayağa, e tabii ben de. Kocamı yalnız bırakır mıyım. Duvaktan kurtardı beni çok şükür. Oh beee dünya varmış. Öneri 3: Neymiş, duvak takıldıktan sonra iyi kontrol edilecek, ağzını burnunu gözünü filan nasıl kapatıyor, görüş alanı nasıl kontrol edilecek. Duvak işi aceleye gelmez.


Yine birileri bize yol gösterdi, takı takınma yerine doğru giderken yoginiciklerimden Gonca'yla Dicle'yi görüyorum yol üstünde, sevinçle, gözleri dolu dolu bakıyolar bana, mutluluğum katlanarak artıyor sevdiklerimi etrafımda gördükçe. Ne güzel bir gün bu allahım, hem sevdiğim adamla evleniyorum hem herkes burada!


Gelsin takılar :) Herkesi öpüyorum kokluyorum keyifle, sağolsunlar verdikleri takılar hayatımızı kolaylaştırıyor ilerki dönemde. 


Annecim heyecanlı, herkes mutlu, telaşlı. Bizim Nero (görümcem) herkese yetmez diye nikah şekerlerini kimseye koklatmıyor, elde kalıyor tabii bir sürü :)))))) Çok gülüyoruz buna sonradan. Hala dağıtıyoruz onları sağa sola, tabii içinde şeker yoktu lavanta var sadece.


Nikah salonundan ayrılıp eve dönüyoruz apartmamınızın bahçesi nikah fotoları çekmeye çok müsait, çimlerin üzerinde fotoğraflıyorlar yine bizi Neşe'yle Buse. Çok mutluyuz, bakmaya doyamıyorum kocama. Öyle de yakışıklı ki bugün. Nazar değer diye korkuyorum her zamanki gibi.


Herkes evde, biraz vakit geçirip sonra yola çıkıyoruz akşam eğleneceğimiz Sed Otel'e doğru. Trafik felaket uzun sürüyor yol, gelinin şöforü tecrübeli (Serhat), yolculuk neşeli.


Akşam boğaz manzarası eşliğinde kurtlarımızı döküyoruz, bir eğlence bir eğlence. Çıkışta gelinin çiçeği görümceye gidiyor. Boşa değilmiş, yakınlarda hayırlı haberler gelebilir görümceden :)


Mükemmel bir gün, gece. Hep dediğim gibi, hayatımın en güzel günü. İnsanın aşık olduğuyla evlenmesi harika bir şey. Balayı yapamadık hala koşturmaktan. Ama planlıyoruz fena halde :)


Odim, iyi ki doğdun. İyi ki evlendik. Çok mutlu, eşsiz bir yıldı. Nice mutlu, sağlıklı, birlikte yıllara. Seni çok seviyorum.


Bidin 


Odi ve Bidi