5 Haziran 2011 Pazar

Juliet'i Kısırlaştırıyoruz

Kızımız Juliet pek tatlı, güzel bir kedi. Geldiği günden beri evin kızı oldu, her dakikamız onunla geçiyor. Ne yedi, ne içti, sağa baktı, sola döndü, elini yanağına dayadı, oynadı, gurladı (miyav demiyor pek, gurrr-vikkkk diyor), mutlu mu, keyifsiz mi... her haliyle ilgi odağımız. 

Veterinerden çok korkuyor. Oysa ki veterineri dünyalar tatlısı bir kız, Juliet'i çok seviyor, her gördüğünde bağrına basıyor - du ki artık basamıyor çünkü bir kaç ziyaret önce kızcağızın yüzünü tırmaladı velet. Her veterinere gidişimiz olay. Juliet'in surat beş karış, benim kalbim gümbür gümbür. Tırnağını bile keserken sinirleniyor kızcağıza.

Veterinerimizin söylediğine göre iyi bakılmaktan olabilir, kızımız kızışma dönemine erken girdi, 4 aydır 1'er hafta arayla sürekli bağırıyor. Bize epeydir uykusuz geceler yaşattığı gibi, kendisi de yemiyor, içmiyor, mutsuz, dağınık oluyor o dönemlerinde. Artık 8 aylık oldu, veterinerlerimizle konuştuk, yarın kısırlaştırma ameliyatı yapılmasına karar verildi. Sürekli kızışma döneminde olmasının bir diğer sebebi de kist olma ihtimali imiş, ameliyat biraz ciddi olabilir diye, veterinerimiz hocasıyla beraber yapacak ameliyatı. 

Veterinerlerimize çok güveniyoruz, burada reklamlarını da yapayım, Suadiye'de Vetelite (http://www.vetelite.com/). Mükemmel bir mekan, tertemiz, mis gibi. Ameliyathaneleri, cihazları, teknikleri son derece modern. Her şeyden önemlisi de, hayvanları çok seviyorlar ve sahiplerinin psikolojisini de çok iyi anlıyorlar. Yarınki ameliyattan hiç korkmuyorum. Beni endişelendiren tek şey, Juliet'in psikolojik olarak nasıl etkileneceği. Uyandığında evinde olmamak, benim yanında olamamam muhtemelen, belki 1 gece orada kalmak zorunda olması...onu endişelendirecek, belki de terk edildiğini zannedecek. Ve bu durum beni inanılmaz üzüyor. Üzüldükçe dramatik düşünceler ve kurgular beynimde büyüdükçe büyüyor. 

Zaten zihin o kadar seviyor ki dramatize etmeyi. Mesela bu yazının başlığı "Juliet ameliyat masasında" filan gibi çok daha dramatik bir şey olacaktı!!! 

Hayatı olduğu gibi kabul etmek zor geliyor eğer söz konusu sevdiklerinizin sağlığıysa. Oysaki Juliet çok mutlu bir kedicik, çünkü ona çok iyi bakıyoruz ve çok seviyoruz. İlgi ve sevgiye boğuyoruz diyebilirim. Bir çok kedi onun kadar şanslı değil, bizim evde hayvan olmak harika bir şey. Şimdi de yine kendi sağlığı için epey paraya kıyıp en iyi yerde ameliyat ettiriyoruz. Yani ortada kahrolacak bir şey yok. Ama Barış Altan Doğan beden-zihin mekanizması, bu tür durumlarda acı çekmeye ayarlı. O yüzden çok da yapacak bir şey yok. Şimdiki ana odaklanarak, geleceğe fazla takılmazsa bu gece ve yarın, daha rahat ve huzurlu olacak herşey Barış için. Yoksa işi zor. Olgun da iş seyahatinde. O yüzden herşey daha bir zor (işte bu da bir şartlanma, karar verilmiş herşeyin zor olacağına!)

Şimdiden geçmiş olsun minik kızım. Bize fazla kızma, senin için neyin iyi olduğuna biz karar verdik. Ev kedisi olmanın zor yanlarından biri de bu, kendi kararlarını kendin alma şansın çok fazla yok.

Başarılı ameliyatlar ve uzun sağlıklı bir yaşam dilekleriyle.

Haydi şimdi anneyle oyuna !!
b.  


Juliet Graf   by B.A.D.


   

Dik Durmak !!!

Hayatımın uzunca bir bölümünde sırt ağrıları çektim. Sırtımın ağrımadığı tek zaman suda yüzdüğüm anlardı. Suyun sağladığı hafiflik, dolayısıyla omurganın taşıdığı yükün azalması ağrıyı hafifletince birden fark ederdim aslında sürekli bende olan ama alışkanlıkla unuttuğum ağrının uzaklaşıverdiğini. İnanılmaz bir mutluluk kaplardı içimi, hiç çıkmak istemezdim sudan, çıkınca hemen geri dönerdi ağrılar. 

Duruş bozukluğum vardı, belki uzunca bir boya sahip olduğum için virgül gibi kapanma ihtiyacindan, belki yıllarca masa başında çalışmaktan. Omuzlarım ve kalçam öne doğruydu. Göğüs kafesim kapalıydı, boynum benden önde giderdi. İçler acısı gibi görünmezdim, sokaktaki herkes gibiydim, hatta durumumun farkında bile değildim. Sadece omuzlarım biraz önde duruyor sanıyordum. Taa ki hayatıma derin bir farkındalık getiren Zeynep Aksoy hocam bana "duruş bozukluğum" olduğunu söyleyene kadar. 

Doğru bir duruşa sahip olmanın, bedeni güçlendirmekten geçtiğini anladığımdan beri insanlara "dik dur" demeyi bıraktım. Çünkü dik duramıyorsunuz eğer sırttaki, omuzlardaki, boyundaki, beldeki bir sürü bir sürü kaslar güçlü değilse. Sadece acı içinde dikleşip, sonra da sönmüş balon gibi eski halinize dönüveriyorsunuz. Ve hiç anlamazdım insanların nasıl olup da dik durduklarını - ki zaten çevremdekilerin çoğu benim gibi olduklarından -, zaten anormal olanlar dik durabilen azınlıktı :)

Ve sonra her şey kendiliğinden düzeldi. Bedenim her gün çalıştığı için kaslarım güçlendi. Esnedikçe, hafifledikçe, başın tepesi kendiliğinden yükselmeye başladı gökyüzüne itip çekmeden. Boyun rahatladı artık başın ağırlığını taşımadığı için. Artık leğen kemiği taşıyordu başımı, daha doğrusu omurga boyunca dağılarak gelen ağırlığından kalanları. Bedenimi esaretten kurtulmuş gibi hissediyorum, bu gerçek bir özgürlük. Ağrısız yaşam. Olabileceğini hiç ummazdım.

"Hayallerimizle aramızdaki tek engel, sadece biziz". 
(Berivan Hocamın (Aslan Sungur) anlattığı bir hikayeden. O da başka bir blog yazısına...) 

Farkındalık ve sevgiyle kalın,
b. 

Nostaljik Barış   by B.A.D.